Site icon Kelebek Chat, Kelebek Sohbet, Sohbet Odaları » KelebekChat.Gen.Tr

Necmettin Turinay’ı dinlerken

Necmettin Turinay’la bu yılın başlarında Bursa’da Tanpınar vesilesiyle bir araya gelmiş, hocayı iki akşam, aralarında şair Nevzat Çalıkuşu, edebiyatçı Tahsin Yıldırım, Şiraze editörü M. Sedat Sert, Prof. Dr. Mehmet Fatih Birgül gibi isimlerin olduğu bir mecliste uzun uzadıya dinleme imkânı bulmuştum. Yine bir başka vesile ile yakın zamanda Ankara ziyaretimde hocayla Kızılay’da görüştük. Malûmat Hareketi’ni yayımlayan İsmail Alper Kumsar da sohbete zenginlik katmıştı.

O gün, Turinay yayımlayacağı kitaplardan bahsederken Tanpınar, Kaplan ve Orhan Okay’ı bir araya getirdiği bir dosyanın yayınevine teslim edildiğini söylemişti. O an için küçük bir haber ve belki bir müjdeden öteye gitmeyen bu haber, Üç İsim Dört Mevsim adıyla kitaplaşarak beni bulmasaydı unutulup gidebilirdi. Yazıya Bursa ve Ankara sohbetlerinden başlamamın özel bir sebebi var. O iki akşam, tanımakta epey geç kaldığımı hissettiğim Turinay’ın hem biyografisi hem de Türk edebiyatına dair tespit ve eleştirileriyle zaman zaman zihnimi meşgul ediyordu. Bursa’da kendisini yakın dönem Türkiye siyasetine şahıs ve olaylar üzerinden vâkıf Tahsin Yıldırım’ın soruları açmıştı. Bencileyin okuduğu bir iki küçük kitap dışında öğrenci dernekleri, milliyetçi çevreler üzerine bilgisi sınırlı biri için karşımda uzun bir belgeselin ağır akan kareleri oynuyordu. Ankara’da ise sohbet daha çok Türk edebiyatı, üslup, akademinin faaliyetleri üzerinden biçimlenmişti. Elbette böylesine sohbetlerin en kalıcı yanı olan dedikodu ve şahsî hayat hikâyesi de dikkatle hafızaya kaydedildi.

 

İSTANBUL’DA BİR DOLUNAY

Necmettin Turinay 1946 doğumlu. İstanbul’da edebiyat fakültesi öğrencisi olduğunda Tanpınar henüz vefat edeli iki yıl bile olmamıştı. Ondan ders alan üst sınıflarla aynı koridorlarda, bahçelerde, meclislerde bir aradaydı. Tanpınar, hocası olmamıştı ama onun yakın çevresinden Kaplan Bey derslerine girmişti. Orhan Okay ise doktora hocasıydı. Kendi ifadesiyle kırkına doğru doktora yapmak arzusu nüksedince Erzurum’a gitti ve Okay’ın öğrencisi oldu. Üstelik ilk doktora öğrencisi. 1980’lerin başından hocanın 2017’deki vefatına kadar süren bir ilişki. Üç İsim Dört Mevsim, Turinay’ı yazdıkları ve hayatlarıyla kuşatan Tanpınar, Kaplan ve Okay’a dair bir kitap. Ne büsbütün bir hatırat ne de bu isimlerin eserlerini tetkik eden bir tenkit kitabı. İkisi de!

Kitabı okumaya sondan başladım. Bunda Orhan Okay’ı tanımanın, Dergâh Yayınları günlerimde Levent’’teki evini ziyaret ve son kitaplarının yayıma hazırlanması sırasındaki telefon konuşmalarımızın tesiri var elbette. İSAM’da Cuma günleri uzaktan hocanın çay ocağı karşısındaki sohbetlerini sessiz sakin dinlediğimi de belirtmeliyim. Bu vicahî akrabalık, hocanın şık, asil ve beyefendi pozuyla odamı doldurmasına kadar geldi. Turinay’ın Okay’ın dünyasına ve yazdıklarına eğilirken kitabın ilk iki bölümü sanki silindi gitti. Onları daha sonra başka bir atmosferle okumanın daha doğru olacağına inandım.

İLME MİLİTAN GİBİ GİRİLMEZ

Okay’ın anlatıldığı son altmış sayfalık bölümün başlığı İstanbul’da Bir Dolunay. Hocanın yaklaşık kırk beş yıl Erzurum’da çalışırken “İstanbullu Hoca” diye çağrılması, Turinay’ın, Okay, Erzurum’da veda dersini yapıp İstanbul’a dönmesinden sonra bu şehre dair intibalarını kitaplaştırması bu başlığın atılmasının ne derece yerinde bir tercih olduğunu gösteriyor. Turinay bu bölümün ilk yazısında Okay’ın danışmanlığında hazırladığı Abdülhak Şinasi Hisar tezinin hikâyesini anlatıyor. Şerif Aktaş’ın Paris’ten yenice döndüğü ve orada öğrendiği yapısalcılık kuramını tez görüşmeleri sırasında nasıl anlattığı bu hatıraları ilgi çekici hâle getiriyor. Turinay’ın o yıllarda Ankara’da olması dolayısıyla hocasının Erzurum’dan gönderdiği mektuplardan pasajları kitabına alması da o günlerin büyülü dünyasına okuru çekiyor. Okay’ın o mektuplardan birindeki “İlme militan gibi girilmez.” sözü sizin de ilginizi çekecek. Sonraki yazı, Okay’ın akademik üslupla kaleme aldığı Erzurum çalışmaları ile İstanbul’a temelli döndükten sonraki üslubu arasında bir karşılaştırma üzerine kurulu. Turinay, Okay’ın Silik Fotoğraflar ve Bir Başka İstanbul kitaplarında bilim dilindeki gayrişahsiliği aşarak insani boyutu üsluplaştırdığını iddia ediyor. Diğer yazıda yine Bir Başka İstanbul kitabının Okay’ın dünyasındaki karşılığı ele alınıyor. Okay, Ashab-ı Kehf’ten biri olarak Erzurum mağaralarında kırk yıl uyumuş kalmış diye tarif ediliyor. Onun diğer pek çok saygın hocanın aksine yaşadığı şehirleri, çocukluğunu geçirdiği muhitleri, ilk gençlik heyecanlarını, hayalkırıklıklarını geniş geniş yazmasının önemi vurgulanıyor.

BİR MEVSİM OLARAK TURİNAY

Necmettin Turinay’ın Orhan Okay’la ilgili yazdıklarının en önemli tarafı, bir kültür ve edebiyat adamı olarak Türk edebiyatının meselelerine Okay’ın iki çalışmasını imkâna dönüştürerek yaklaşımında ortaya çıkıyor. Bu kısımlar bir hatırat ve deneme yoğunluğu içerisinde birden edebiyat eleştirmeni ve tarihçisi Turinay’ı görmemizi sağlıyor. Burada Batılılaşma Devri Türk Edebiyatı ve Batı Medeniyeti Karşısında Ahmed Midhat Efendi kitapları için kaleme alınan yazılarda Fecr-i Âti’nin işgal ettiği yeri sorgulayan, millî edebiyatın başlangıcının muğlaklığını bir problem olarak gören, 1897 Türk-Yunan Savaşı’nın Fikret kuşağının sonunu getirdiğini savunan, Mehmet Akif ve Ziya Gökalp’ın Ahmed Midhat Efendi’nin öğrencileri olduğunu iddia eden ve bu iddiasını zengin bir bilgi ile ispatlayan Turinay’la karşılaşıyoruz.

Günden güne profesyonel edebiyatçıların bile dünyasından uzaklaşan bu üç ismin büyük bir dikkat ve vefa ile tartışılacak tespitlerle yaşatılması gerekiyormuş. Turinay alabildiğine hür bir üslupla bunu sağlıyor. Eylül ayı yaklaşırken, Türkoloji koridorlarına taşınacak heyecanlı öğrencilerin Turinay rehberliğinde sahaya adım atmaları nasıl büyük bir miras ve terbiyeye komşu olacaklarını görmelerini sağlayacaktır.

Exit mobile version