CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, "Neymiş, 'Amerikalı bir papaz varmış da o nedenle kriz çıkmış.' Yok efendim, kriz zaten vardı. Trump ister, sen de vermezsin, 'nokta' dersin, biter. Ne krizi kardeşim. Trump, Meksika sınırına duvar çekti, hala sürüyor. Kriz mi çıktı? Hayır. Merkel'le tartıştı, kriz mi çıktı? Hayır. Bizde niye çıkıyor? Bizde kriz zaten vardı." dedi.
CHP Parti Meclisi (PM), Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında, parti genel merkezinde toplandı.
Toplantının açılışında konuşan Kılıçdaroğlu, yarın 30 Ağustos Zaferi’nin 96. yılının onur ve gururla kutlanacağını belirtti.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının, 19 Mayıs 1919’da başlattıkları kutsal yürüyüşün 30 Ağustos 1922’de zaferle taçlandırıldığını hatırlatan Kılıçdaroğlu, bunun sadece Türkiye’nin değil, bütün mazlum ülkelerin Zafer Bayramı olduğunu vurguladı.
Türkiye’yi bölmek ve parçalamak isteyen egemen, emperyalist güçlere karşı verilen milli mücadele sonrasında bağımsızlığın ve özgürlüğün kazanıldığını, Cumhuriyet’in ilan edildiğini, hakimiyetin saraydan alınıp millete verildiğini anımsatan Kılıçdaroğlu, “Bu büyük başarının, zaferin sonucunda ‘Egemenlik bila kaydu şart milletindir’ ilkesi doğmuştur. Anayasanın birinci maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ortak kabulü olarak ortaya çıkmıştır.” ifadesini kullandı.
Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının Cumhuriyet’i kurduktan sonra neler yaptıklarının ve bugün nerelere gelindiğinin bir şekliyle masaya yatırılması gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, Atatürkçülüğün “siyasi ve ekonomik” bağımsızlık olmak üzere iki temel öğeye dayandığını bildirdi.
Kılıçdaroğlu, Atatürk’ün siyasi bağımsızlığı “Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir.” diyerek tanımladığına işaret ederek, bunun siyasi bağımsızlığın bütün dünyaya ifadesi olduğunu söyledi.
Atatürk’ün iktisadi bağımsızlıkla ilgili, “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa, elde edilen zaferler sürüp gidemez.” dediğini anımsatan Kılıçdaroğlu, ekonomik bağımsızlığın sağlanmasıyla siyasi bağımsızlığın da sağlanacağını vurguladı.
“Atatürk kimsenin önünde eğilmedi”
Atatürk’ün bunları bildiği ve Osmanlı’nın batışını gördüğü için borçlanmadığını, tam tersine borçları son kuruşuna kadar ödediğini, israfa karşı çıktığını, her kuruşun hesabını millete verdiğini aktaran Kılıçdaroğlu, bunu büyük bir gurur ve onur meselesi yapan Atatürk’ün vefat ettiğinde bütün mal varlığını millete armağan ettiğini dile getirdi.
Atatürk’ün bir metre bile milli demiryolu olmayan memleketi demir ağlarla ördüğünü, 10 yılda 15 milyon genç yarattığını, millet mekteplerini açtığını, kapitülasyonları kaldırdığını, Düyun-u Umumiye’yi reddettiğini, şeker ve uçak fabrikaları ile Sümerbank ve Etibank’ları kurduğunu, hiç kimseye el, avuç açmadığını, kimsenin önünde eğilmediğini, kimseye dilenmediğini, yalvarmadığını belirten Kılıçdaroğlu, “Ne olursunuz para verin” diye kapalı kapılar ardında bir politika yürütmeyen Atatürk’ün onuru ve gururuyla durduğunu ifade etti.
Kılıçdaroğlu, 30 Ağustos Zaferi’nin bu açıdan çok önemli olduğunu, bu zaferi kazanan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarına rahmet dileyerek, onları şükranla ve minnetle andıklarını söyledi.
Bugünkü Türkiye’nin ise tam bir borç batağı içinde olduğunu, sadece borçların ödenmesi için değil, borçların faizinin ödenmesi için de borçlanıldığını iddia eden Kılıçdaroğlu, herkesin bu gerçekleri iyi bilmesi ve halka anlatması gerektiğini bildirdi.
“Ekonomik ve Sosyal Konsey bilinçli toplanmadı”
“Hesapsız, kitapsız, basiretsiz bir yönetim, Türkiye’yi esir almış durumda.” ifadesini kullanan Kılıçdaroğlu, sadece kendisinin ve CHP’nin değil, herkesin iktidarı uyararak “Yanlış yoldasınız, bu yolda devam ederseniz, Türkiye’yi bataklığa sürüklersiniz.” dediğini aktardı.
İktidarın, halka söz verdiği şekilde değil, dilediği şekilde ülkeyi yönettiğini ve Türkiye’nin bugün ciddi bir açmazla karşı karşıya olduğuna değinen Kılıçdaroğlu, iktidardan, buna karşı Ekonomik ve Sosyal Konseyi toplayarak “sorunu yaşayanlarla bir araya gelmelerini” istediklerini ancak bunun yapılmadığını iddia etti.
Kılıçdaroğlu, 3 ayda bir toplanması gereken konseyin en son 5 Şubat 2009’da toplandığına dikkati çekerek, konseyin bilinçli olarak toplanmadığını, gerçeklerin dinlenmek istenmediğini ileri sürdü.
Türkiye’nin içinde bulunduğu şartları dikkate alarak 13 maddelik bir açıklama yaptıklarını hatırlatan Kılıçdaroğlu, “İyi niyetle, Türkiye’yi, insanımızı, çocuklarımızı sevdiğimiz için, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili daha güçlü bir profili ortaya çıkarmak için bunları seslendirdik.” dedi.
“Niye hapiste gazeteciler”
Kılıçdaroğlu, bu 13 maddeyi tekrarlayarak, devlette liyakat sisteminin yeniden oluşturulmasını, demokrasi reformu yapılarak hukuk güvenliğinin sağlanmasını, Merkez Bankasının bağımsız yapıya kavuşturulmasını, akılcı bir sıcak para politikası izlenmesini, dolar esas alınarak yapılan bütün ihalelerin Türk Lirasına çevrilmesini, Kamu İhale Yasası’nın değiştirilmesini, vergilerin nerelere harcandığının hesabının verilmesini, bütçede disiplinin sağlanmasını, dış politikanın 180 derece değişmesini, kontrolsüz borçlanmalardan ve adaletsiz vergi politikalarından vazgeçilmesini, üretime geçilmesini ve israftan vazgeçilmesini istediklerini anımsattı.
Kılıçdaroğlu, liyakat biterse devlette çürümenin başlayacağını, bugün gelinen noktada bir hanedanlık yapısı içinde çürüyen bir devlet yapısının olduğunu savundu.
Hazine ve Maliye Bakanlığının internet sitesinde yayımlanan üst yönetim isimleri arasında en üstte hiçbir unvanı olmayan bir ismin yer aldığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, “Bu kişi ‘çantacı’ olarak tanımlanıyor. Hanedandan birisi. Gazetelerde yer alınca internet sitesinden bu çıkarılmış ama ‘çantacı’ görevini sürdürüyor. Tapelerde adı çantacıydı, para taşıyan kişi.” dedi.
Hukuk kavramının Türkiye’de unutulduğunu, bir kişinin dünya görüşünün, kararlarının Türkiye Cumhuriyeti devletinin hukuku olarak algılandığını öne süren Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Bütün yargı ona uyuyor. Ne diyorsa, yasama organı kendi kurşun askerleri aracılığıyla ona uyuyor. Vahim bir tablo ile karşı karşıyayız. Enis Berberoğlu niye hapiste? Milletvekili dokunulmazlığı var. Eren Erdem niye hapiste? ‘Yurt dışına kaçacakmış.’ Dokunulmazlığı kaldırıldıktan sonra defalarca gitti geldi, niye kaçsın? Osman Kavala, Nazlı Ilıcak, Ahmet Altan niye hapisteler? Düşüncelerini beğeniriz veya beğenmeyiz ama bu insanlar, sadece kalemleriyle düşüncelerini ifade ettiler. Niye hapiste gazeteciler? Güçler ayrılığı yoksa, o ülkede demokrasi yoktur, dikta yönetimi vardır.”
“İhaleleri Türk Lirasına çevirsene”
Devletin demokratikleştirilmemesi durumunda, organize suç örgütüne dönüşebileceğine işaret eden Kılıçdaroğlu, “Cumartesi Annelerine yapılana bakın. 700. kez toplanacaklar. Orantısız güç kullanıyorsunuz, yerlerde süründürüyorsunuz o yaşlı kadınları, anneleri. Orantısız güç kullanan polislere bir şey demiyorum, ona o talimatları verenlere söylüyorum. Hangi gerekçeyle bir anneyi yerlerde sürüklerseniz ve bu annenin suçu ne? Bir suçu var, ‘Oğlumun mezarı nerede?’ sorusunu sormak.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, darbeler sonrası devletin organize suç örgütü niteliğine kavuştuğunu, bütün faali meçhullerin bu dönemde oluştuğunu, Türkiye’nin bundan kurtulması gerektiğini vurguladı.
Merkez bankasına saygınlık ve itibar kazandırılmasını isteyen Kılıçdaroğlu, dövize endeksli politikaları eleştirdi. Kılıçdaroğlu, “Şimdi karar almışlar, AVM’lerde kiralama dolarla değil TL ile olacakmış. Günaydın. AVM’de kira dolarlaymış, Türk Lirasıylaymış, sen onu bırak kardeşim, şu yandaşlara verdiğin milyar dolarlık ihaleleri Türk Lirasına çevirsene. Onu yapmaya gücün yetiyor mu? Gücün yetmiyorsa sen bu ülkeyi yönetemezsin. Para babalarına teslim olmuşsun demektir.” dedi.
Kılıçdaroğlu, 16 yılda 186 kez Kamu İhale Yasası’nın değiştiğini belirterek, adama, yandaşa göre ihalenin yapıldığını savundu.
Sayıştayın denetim yapamadığını ileri süren Kılıçdaroğlu, vergilerin hesabının sorulamadığını iddia etti. Kılıçdaroğlu, bütçede disiplinin sağlanarak fon uygulamalarından vazgeçilmesini istedi.
“Ekonomiyi yönettiklerini sanıyorlar”
Dış politikanın değişmesi gerektiğini ileri süren Kılıçdaroğlu, “Bakın Suriye’de sıkışacağız. Suriye’nin birliğini ve bütünlüğünü istiyorsanız, Esad’la ilişkiye geçmek zorundasınız, belli ilkeler çerçevesinde. Dış politikada düşmanlık, kin olmaz. Ulusal Kuruluş Savaşını verdiğimiz devletlerle biz ömür boyu düşmanlık mı kurduk? Hatta mücadele ettiğimiz, denize döktüğümüz bir ülkenin lideri Mustafa Kemal Atatürk’e Nobel ödülü verilmesini önerdi. Dış politika farklı bir alandır. Ülkelerin çıkarları üzerine inşa edilir.” dedi.
Kılıçdaroğlu, yatırım, üretim yapılacaksa borçlanmanın olabileceğini belirterek, “Faiz ödemek için borçlanılır mı? 16 yılda Türkiye’yi tefecilere teslim ettiler. Ekonomiyi bunlar yönettiklerini sanıyorlar. Ekonomiyi yöneten yandaş müteahhitler ve tefeciler. Bu gerçeği herkesin bilmesini isterim. Efendim ‘Borç alan, emir alırmış.’ Günaydın beyefendi. Zaten aldığın emirleri de biz gayet iyi biliyoruz. Bir Düyun-u Umumiye dönemine doğru süratle Türkiye gidiyor.” ifadesini kullandı.
Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını isteyen Kılıçdaroğlu, şu görüşlere yer verdi:
“Asgari ücretli de bir ekmek alırken aynı vergiyi ödüyor, milyar doları olan da aynı vergiyi ödüyor. Asgari ücretli çalışıp alın teri dökerken vergi ödüyor, Man Adası’nda milyon dolarları olan Türkiye’ye getirdiği zaman bir kuruş bile vergi ödemiyor. Bu adalet mi? Vergiyi kimden alacaksın? Bir tık daha ileri gittiler şimdi. ‘İsterseniz uyuşturucu, organ ticareti yapın, isterseniz fuhuş yaptırın ve gelir elde edin, isterseniz çocuk ticareti yapın, isterseniz kaçakçılık yapın paranız varsa Türkiye’ye getirin, hiç sormayacağız ve vergi almayacağız.’ diyorlar. Haram paradan, yasa dışı paradan medet uman bir siyasal iktidar, Türkiye Cumhuriyeti’nin çıkarlarını savunabilir mi? Bütün dünyaya bizi rezil ediyorlar.”
“İsraf ahlakın, adaletin düşmanıdır”
İsraftan vazgeçilmesi gerektiğine dikkati çeken Kılıçdaroğlu, “İsraf ahlakın, adaletin düşmanıdır. Gelir dağılımını bozar, haksızlıklara yol açar. Altlarında milyonluk arabalar. Şu Ankara’daki büyük binalara bakın. Büyük bir kısmı kiralık ve bakanlıklar oturuyorlar. Osmanlının Lale Devri’ni yaşıyoruz. Ekonomisi bizden daha iyi olan bir ülkenin bakanı normal uçakla seyahat ederken, bizimki özel uçak tutup gidiyor. Yani hovardalığa devam ediyorlar.” diye konuştu.
Bu 13 maddeyi açıkladıktan sonra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Kılıçdaroğlu, döviz baronlarıyla hareket ediyor.” dediğini aktararak, şunları kaydetti:
“Pes vallahi, döviz baronu… Sanki benim kızımın, çocuklarımın Amerika’da apartmanları, binaları, daireleri var. Senin çocuklarının var kardeşim. Döviz baronlarıyla sabah akşam beraber olan sensin. Döviz bazında ihale dağıtan sensin. Benim bir liralık döviz baronlarıyla ilişkimi ispat et, siyaseti bırakacağım ama ben senin döviz baronlarıyla ilişkini her ortamda açıklıyorum ama senden ‘tık’ yok. Ekonominin geldiği bu durumu hepimiz biliyorduk. Seçimlerin erkene alınmasının nedeni de buydu. Ekonomi kötüye gidiyordu, herkes görüyordu, herkes biliyordu. ‘Seçimleri erkene alalım, bu işi kurtaralım.’ Şimdi seçimlerden sonra patlak verdi. Neymiş, ‘Amerikalı bir papaz varmış da o nedenle kriz çıkmış.’ Yok efendim, kriz zaten vardı. Trump ister, sen de vermezsin, ‘nokta’ dersin, biter. Ne krizi kardeşim. Trump, Meksika sınırına duvar çekti, hala sürüyor, kriz mi çıktı? Hayır. Merkel’le tartıştı, kriz mi çıktı? Hayır. Bizde niye çıkıyor? Bizde kriz zaten vardı. Bunu milliyetçi duyguları da istismar ederek, ‘Efendim işte biz bir başka milli kurtuluş savaşı veriyoruz. Dış güçler bizimle, ekonomiyle oynuyorlar.’ Sen, çocuk oyuncağı mısın? Sen, çocuk musun? Sen, devleti yönetmiyor musun? Merkel yönetirken Almanya’da, Fransa’da, Meksika’da kriz çıkmıyor, niye sende çıkıyor?”
9 soru yöneltti
“Erdoğan’a 9 soru soruyorum” diyen Kılıçdaroğlu, PM üyelerinden gittikleri her yerde bu soruları dillendirmelerini istedi. Kılıçdaroğlu, şu soruları yöneltti:
“Bir, ‘Tarımı bitir, çiftçiyi borç batağına sürükle, samandan mercimeğe, canlı hayvandan ete kadar tarım ürünlerini ithal et.’ diyen dış güçler midir? İki, ‘Yandaşlarına Türkiye’nin en büyük ihalelerini dolar endeksli ver, ver ki dolar yükseldikçe daha fazla kazansınlar.’ diyen dış güçler miydi? Üç, ‘Haydi ihaleyi dolarla verdin, yandaşlarına dolarla gelir garantisi de ver.’ diyen dış güçler miydi. Dört, ‘Haydi dolarla yandaşlarına gelir garantisi de verdin, peki yandaşlarının sözleşme değeri 123 milyar dolar olan projelerinin dış borçlarına devleti kefil et.’ diyen dış güçler miydi? Beş, ‘Döviz geliri olmayan şirketlerin, döviz cinsinden borçlanmalarına izin ver.’ diyen dış güçler miydi? Altı, geçmişteki üreten ve saygınlığı olan Mustafa Kemal’in Türkiye’sini Londra’daki bir avuç tefeciye teslim eden dış güçler miydi? Yedi, ‘Merkez Bankasına müdahale et, bağımsız kurumların bağımsızlıklarını sonlandır, her şeyi sen belirle.’ diyen dış güçler midi? Sekiz, haklı olarak ‘Borç alan, emir alır’ diyordun. Memleketi bu hale getirmek için bugüne kadar emir aldığın dış güçleri açıklayacak mısın? Son soru, geldiğimiz noktada artık Londra’daki tefeciler faizi yetersiz buldukları ve sana güvenmedikleri için borç vermiyorlar. Şimdi borç almak için Katar’ın kapısını çalmaya ve yalvarmaya başladın. Yeni emirleri Katar’dan mı alacaksın?”